Carl Hilty:

Eğitim sadece okumak değildir.Okudukları üzerinde düşünebilmek yeteneğidir.

B. Franklin:

Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve bundan doğacak felaket azalmaz.

Goethe:

Kendi kendimize egemen olmayı öğreten yönetim, en iyi yönetimdir.
 

21. YÜZYILIN BECERİLERİ VE EĞİTİM: Çocuklarımız Geleceğe Hazır mı?

27 Ocak 2015 Salı



Gençlerimize 21. yüzyıl becerilerini kazanacakları fırsatları ve etkili eğitim ortamları sunmadan, eğitimin tüm bileşenlerini bu doğrultuda yapılandırmadan sürdürülebilir bir kalkınma beklemek mümkün görünmüyor.

Sizce toplumumuzda eğitim sistemimizden çıkan bireyler aşağıdaki yetkinliklere ne derece sahiptirler?

• Karmaşık sorunlara çözüm getirirler
• İyi iletişim kurarlar
• Etkili işbirliği içinde çalışırlar
• Bilgi ve teknoloji okuryazarıdırlar
• Esnektirler ve yeni şartlara uyum sağlayabilirler
• Yenilikçi ve yaratıcıdırlar
• Küresel ve kültürel farkındalığa sahiptirler
• Finansal okuryazardırlar
• Meraklı ve araştırmacıdırlar
• Sosyal sorumluluğa ve etik değerlere sahiptirler
• Girişimci ve liderdirler

Grubu biraz daraltırsak, peki öğrencilerimiz ne durumda sizce? Dün akşam kalabalık bir grup ODTÜ Eğitim Fakültesi öğrencisiyle birlikte Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin “Akdeniz Esintisi” adlı üçlü balesini izledik. İzlerken düşündüm de, “Öğrencilerimize dersler ve akademik etkinlikler dışında başka alanlarda yeterince öğrenme fırsatları sunuyor muyuz acaba?” 

Maalesef hayır. Biz bu etkinliğe bir grup Fakültemiz öğrencisini “Toplum Liderleri Geliyor” başlıklı altı haftalık ufuk geliştirme ve liderlik eğitimi programı kapsamında götürdük. ODTÜ Eğitim Fakültesi ile Çankaya ve Oran Rotary Kulüpleri işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz bu eğitim programında, okulda verdiğimiz akademik bilgi ve beceriler yanında yaşamın çok çeşitli alanlarında öğrenme fırsatları sunacak, onların duygusal ve sosyal yetkinliklerine katkıda bulunacak çok değerli konuşmacılarla ve etkinliklerle buluşturuyoruz öğrencileri. Evet, bu öğrencilerimizin bütüncül gelişimi için çok güzel bir fırsat. 

Peki, öğrencilerimizin hepsine düzenli olarak böyle fırsatlar sunuyor muyuz? Ya ülke gençliği ne durumda? OECD’nin DeSeCo projesi çerçevesindeki tanımına göre, yetkinlik bilgi ve beceriden daha fazlasını gerektiriyor. Bu tanıma göre yetkinlik belirli bir ortamda bireyin psiko-sosyal kaynaklarını/birikimini seferber ederek karmaşık durumlarla başa çıkabilme ve başarılı olma yeteneğini içeriyor. 

Peki, eğitimciler olarak bizlere düşen görev ne? Öğrencilerin yalnızca akademik olarak hazır olmalarını sağlamak mı? Evet, eğitimde çoğu zaman bilişsel becerilerin gelişimine odaklanıyoruz ama aslında bireyin sadece bilişsel değil aynı zamanda duygusal ve sosyal özelliklerinin gelişmesine de fırsat vermeli ki bireyler toplumda aktif olarak yer alabilsin ve ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlayabilsinler. 

İşte burada karşımıza son yıllarda çok sık olarak kullanılmaya başlayan 21. yüzyıl becerileri kavramı çıkmaktadır. İş yaşamında başarılı olmak için gerekli 21. yüzyıl becerileri iki ayrı kaynakta şu şekilde sıralanmakta:

Bedwell, Salas ve Fiore (2011)

• Etkin dinleme
• Sözlü iletişim
• Yazılı iletişim
• İşbirliği
• Koordinasyon
• Güven
• Hizmet yönelimi
• Çatışma çözümü
• Müzakere
• Özgüvenli iletişim
• Özsunum
• Sosyal etki Association for Career and Technical Education (2010)
• Eleştirel düşünme
• Problem çözme
• Sözlü / yazılı iletişim
• Yaratıcılık
• Uyum sağlama
• Çeşitlilik
• Sürekli öğrenme
• İşbirliği
• Takım çalışması
• Sorumluluk
• Profesyonellik/etik

Eğitim alan her bireyin kendi potansiyelini azami olarak kullanabilmesine ve toplumda etkin bireyler olarak yer almasına yardımcı olacak bilişsel, duygusal ve sosyal özellikleri tanımlamalıyız ki eğitimi de buna göre tasarlayalım.

Çocuklarımız için ve ülkemiz için nasıl bir gelecek?

Günümüzde artık bilgiye her yerde kolaylıkla erişilebiliyor. Onun için okullarda verilen eğitimin bilgi aktarımından çok daha fazlasını içermesi gerekiyor. Serdar Turgut, Öğretmenler Günü’nde yayımlanan “Eğitim sistemimiz yaratıcılığa soykırım uyguluyor” başlıklı yazısında1 eğitimde başarıyı sınav odaklı tanımlamanın tehlikelerine dikkat çekiyor. Çin’in eğitim sisteminin sınav temelli bakış açısıyla gayet başarılı göründüğünü ancak yaratıcılığa ve orijinal fikir üretmeye kıymet veren bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde de dünyanın en kötü eğitim sistemi olarak görülebileceğini belirtiyor. Serdar Turgut yazısında Yong Zhao’nun “Who’s Afraid of the Big Bad Dragon? Why China Has the Best (and Worst) Education System in the World” başlıklı kitabına dikkat çekiyor: 

“Bahsettiğim bu kitap bence bir an önce Türkçe’ye çevrilip başta eğitimciler arasında olmak üzere toplumun her kesiminde yoğun olarak tartışılmalı. Çünkü eğitim sistemimizin acilen değişmesine ihtiyaç var. Şimdiki sistem Türkiye’nin geleceğini karartıyor. Binlerce, yüz binlerce genç bu sistemden ‘Ben eğitim aldım’ yanılgısıyla çıkıyor, ama onlar sadece iyi test yapabilen cahiller oluyorlar. Bireysel gayreti ve ailesinin teşvikiyle farklı, yaratıcı düşünebilenler gayet tabii ki var, ama çoğunluk eğitilmiş cahiller ve bunların çoğunluğu yaratıcılığa, orijinal düşünceye önem veren global ekonominin şirketlerinde ancak sadece disiplinli memur olabilirler.” 

Çocuklarımız için böyle bir gelecek hayal ettiğimizi hiç sanmıyorum. Onun için 21. yüzyıl becerilerinin okul öncesinden üniversite sonrasına kadar her kademede eğitim süreçlerine dahil edilmesi şarttır. Fakat bu yetkinliklere ne kadar erken odaklanılırsa da o kadar iyi olur çünkü ağaç yaş iken eğilir. 

Eğitime yapılan yatırımın ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına ve doğrudan toplumun refah ve mutluluğuna katkısı olacağı beklenir. Ancak, bu yatırım sadece maddi boyutta algılanmamalıdır. Fiziksel ve teknolojik alt yapının iyileştirilmesi tabii ki önemli bir boyuttur. Ancak, öğrencilerimizin teknolojiyle iç içe yaşamaları ya da bilgisayar başında çok zaman geçirmeleri onları otomatik olarak bilgi, medya ve teknoloji okuryazarı yapmıyor. 2013 yılında Türkiye’nin de içinde olduğu 21 ülkede toplam 60.000 sekizinci sınıf öğrencisinin katılımıyla yapılan Uluslararası Bilgisayar ve Bilişim Okuryazarlığı Araştırması2 sonuçlarına göre bilgisayar ve bilişim okuryazarlığında öğrencilerimiz, katılan 21 ülkenin öğrencileri arasında son sırada yer alıyor. 

Eğitimin bir başka bileşeni olan eğitimin içeriğinde (müfredat, ders kitapları, vs) yapılan değişiklikler de bir dereceye kadar etkilidir. Burada insan kaynağına yapılacak yatırım belki de en kritik role sahiptir. Öğretmen adaylarının ne şekilde yetiştiği, ne gibi bilgi, beceri ve donanıma sahip olarak okullarda istihdam edildikleri üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Öğrencilerimizin 21. yüzyıl becerilerine sahip olmalarını istiyorsak onlara öğrenmeyi öğretecek olan öğretmenlerin de 21. yüzyıl bilgi ve yetkinliklerine sahip olması gerekir. 

Yeni nesillerin 21. yüzyıl yetkinliklerine sahip olması isteniyorsa öğretmenlerin istihdam öncesi ve hizmet sırasında yeterliklerinin değerlendirilmesi gereklidir. Bu konuda yaşanan olumlu bir gelişme, MEB tarafından 2002 yılında başlatılan öğretmen yeterliklerinin belirlenmesi çalışmalarıdır. Ancak, öğretmen yeterliklerinin uygulamada kullanılması gerçekleşememiştir. 

Eğer 21. yüzyıl becerilerinin öğreniminin yaygınlaşmasını istiyorsak sınavları salt bilgiyi ölçmekten ziyade eleştirel düşünme, karmaşık ve çok boyutlu problemleri çözme, çoklu bilgi ve veriye dayalı karar verme becerilerini ölçer hale getirmemiz gerekli. Böylece yeni nesli geleceğin yaşam ve çalışma ortamlarına hazırlayabiliriz. 

Ancak, bu boyutları ölçmeye ve değerlendirmeye hazır mıyız acaba? Günümüzde bilişsel yetkinliklerin değerlendirmesinde göreli olarak epey ilerleme kaydedilmiştir. Ancak, içsel ve kişilerarası yetkinliklerin değerlendirmesinde daha epey çalışmaya ihtiyaç vardır. 

Gençlerimize 21. yüzyıl becerilerini kazanacakları fırsatları ve etkili eğitim ortamları sunmadan, eğitimin tüm bileşenlerini bu doğrultuda yapılandırmadan sürdürülebilir bir kalkınma beklemek mümkün görünmüyor. Bireyler temel akademik bilgi ve beceriler yanında yukarıda belirtilen yetkinliklere de sahip olursa ancak o zaman toplumsal olarak 21. yüzyıl yetkinliklerine sahip bir ülke olabiliriz. Ancak, bu hedefe ulaşmak için eğitim sistemimizin her boyutunda oldukça köklü değişiklikler yapılmasının gerekli olduğu da bir gerçektir.


Yazan: PROF. DR. GÖLGE SEFEROĞLU

Düzenleyen: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)

Kaynak:
ODTÜLÜ DERGİSİ SAYI 54 EKİM-KASIM-ARALIK 2014


Okuma Alışkanlığı

11 Ocak 2015 Pazar


Kütüphanecilik bilimi kuramcılarından Jessa Shera; hava, su, yiyecek ve barınak olarak nitelendirilen insanlığın geleneksel gereksinimlerine bir beşincisini, bilgiyi eklediğini belirtmektedir(Atılgandan’dan aktaran  Kurulgan, Çekerol 2008).

Bilginin önemli olduğu bir çağdayız.  Hızlı bir gelişim ve değişim içinde olan bilgi... Öğrendiğimiz birçok şey kısa sürede güncelliğini ve değerini yitirebilmektedir. 
Eğitim kurumları tarafından aktarılan bilgiler belirli bir süre sonra ihtiyacımızı karşılayamamaktadır. Böyle bir ortam ve durumda bireyler kendilerini yenileme, ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bilgilere ulaşma çabası içine girmektedirler/girebilirler. Hayat boyu öğrenme bu noktada önemli bir yere sahiptir. Bireylerin hayat boyu öğrenme çabası içerisine girmesi, kendisini yenilemesi için çeşitli becerilere sahip olması gerekir. Bunlardan bir tanesi (göreceli olarak önemli bir tanesi de)  okuma alışkanlığıdır. Eğitim kurumları çoğu zaman bireyin ilgi ve yeteneklerini göz ardı edebilmektedir. Birey okuma alışkanlığı sayesinde kendi ilgi ve yeteneklerini geliştirebilir, kendini gerçekleştirme olanağı bulabilir. Bu becerinin zamandan, mekandan bağımsız olarak gerçekleştirilebilmesi önemli bir avantajdır. Sağlıklı, demokratik, araştıran, yaratıcı ve sorgulayan toplum ve nesiller yetiştirmenin anahtarı okuma alışkanlığı kazanmaktan/kazandırmaktan geçmektedir.

Çeşitli araştırmalar okuma alışkanlığının temelinin çocukluk döneminde atıldığını bize göstermektedir.  Çocuğun ilk çevresinin aile tarafından oluştuğunu ve çocuğun ilk yaşantılarının, deneyimlerinin bu ilk çevrede gerçekleştiğini, bu deneyim ile yaşantıların, bireyin kişiliğinde ve ilerleyen yaşantısında önemli etkileri olduğunu düşünürsek, ailelere, bu önemli süreçte büyük sorumluluklar düşmektedir.  Aşağıda ebeveynlere ve öğretmenlere bazı tavsiyelerde bulunulmuştur.

Bamberger (1990), ebeveynlere, çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırabilmeleri için birtakım önerilerde bulunmuştur:

- Ebeveynler çocuklarına olabildiğince sık hikâyeler anlatmalı ve yüksek sesle okumalıdırlar.
- Ebeveynler çocukları için yaşına, isteklerine, ihtiyaçlarına ve gelişim aşamasına uygun kişisel bir kütüphane kurmalıdırlar.
- Ebeveynler çocuklarını cep harçlıklarından bir kısmını kitaplara harcamak için eğitmelidirler.
- Ebeveynler, olabildiğince çok sayıda akşamın belli bir süresinin okumaya ayrılmasını sağlamalıdırlar; bu sürede ailenin her üyesi kendi kitabını okumalıdır.
- Ebeveynler çocuklarının okumasına katılmalıdırlar, yani okudukları şeyler hakkında onlarla konuşmalıdırlar.
- Ebeveynler çocuklarına, okudukları şeyleri uygulayabileceklerini ve kullanabileceklerini; kitapların onların hayatlarını kurtardığını, aydınlattığını ve güzelleştirdiğini anlamalarında yardımcı olmalıdırlar.

Ailenin yanında, çocuğun eğitim hayatına başlamasıyla birlikte, öğretmenler de öğrenci için önemli bir rol modeldir.

Öğretmenlerin çocukların okuma alışkanlıklarının geliştirilmesinde, üzerine düşen görevleri ve yapabileceklerini şu başlıklarda özetlemek mümkündür:
- Okunmasını gerekli gördüğü kitaplardan oluşan sınıf kitaplığının oluşturulmasını sağlamak,
- Kitapları öğrencilerin kolayca ulaşabilecekleri şekilde düzenlemek,
- Sınıf içinde yeri geldikçe okuma türleri hakkında değerlendirmelerde bulunarak öğrencilerin ilgisini çekebilecek eserleri onlara tanıtmak,
- Öğrencilere vereceği ödevlerle bir okuma planı kavramı yerleştirmek,
- Uygun zamanlarda öğrencileriyle okunan kitaplar hakkında konuşmak,
- Okuma yarışmaları düzenleyerek çok okuyan öğrencileri kitapla ödüllendirmek,
- Okuma alışkanlığı kazanmış öğrencilerini bu özelliklerinden dolayı takdir etmek,
- Sınıf ve okul gazetelerinde kitap tanıtım yazılarına da yer vermek (Kıbrıs, 2000).


Yazan: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)



KAYNAKÇA


-Bamberger, R. (1990). Okuma alıskanlıgını gelistirme. Çev. Bengü Çapar. Kültür Bakanlıgı, Ankara.
-Kıbrıs, İ. (2000). Uygulamalı çocuk edebiyatı. Ankara: Eylül Kitap ve Yayınevi.
-Kurulgan M., Çekerol G. S. (2008).Öğrencilerin okuma ve kütüphane kullanma alışkanlıkları üzerinde bir araştırma: Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt/Vol.:8- Sayı/No: 2 : 237–258 (2008) (Erişim tarihi 29 Aralık 2014) (https://earsiv.anadolu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11421/329/544378.pdf?sequence=1&isAllowed=y)
(Atılgandan’dan aktaran  Kurulgan, Çekerol 2008)


Gezegenimiz DÜNYA

1 Ocak 2015 Perşembe





     Carl SAGAN'ın deyimiyle; gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Peki sizce de durum böyle mi? 

Büyüklük ya da küçüklük göreceli kavramlardır yani ne ile kıyasladığımıza bağlı olarak değişen bir durumdur. Dünya ile kendimi kıyasladığımda, ben, Dünya'da nokta kadarım (belki de daha küçüğüm). Peki Dünya, uzay boşluğunda, o sonsuzlukta nasıl görünmekte?  Yaşadığımız gezegen olan Dünya'ya farklı bir açıdan bakmaya ne dersiniz? 
Yukarıdaki video,  10 milyon ışık yılından başlayıp 100 atto metreye kadar inmektedir. Yani video; sonsuz boşluktan başlayıp milyonlarca ışık yılı sonra Güneş Sistemi'ne, Dünyamıza, yeryüzüne, hücrelere, atomlara ve kuarklara kadar inmektedir.


Dipnot:
  • Işık yılı, ışığın bir yılda boşlukta aldığı mesafedir. Bir ışık yılı yaklaşık  10 trilyon km'dir.
  • Attometre,  atomun içindeki çekirdeği ölçmek için kullanılan bir birimdir. 

Aşağıdaki fotoğraf ise Dünya'nın, 6,4 milyar km uzaklıktan görüntüsüdür. Voyager 1 sondası tarafından çekilmiştir. Carl SAGAN bu fotoğraftan esinlenerek 1994'te yazdığı kitaba "Soluk Mavi Nokta" adını vermiştir.

Carl SAGAN bir konuşmada aşağıdaki fotoğrafı şöyle yorumlamıştır:

     "Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her "yüce önder", her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.
Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.
Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.
Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer.
Gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza."


Hazırlayan: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)

Referans:

tr.wikipedia.org


Merak Ediyorsan Yaşıyorsun - National Geographic




 "Eğer varsan nefes alırsın. Nefes alırsan konuşursun. Konuşursan sorarsın. Sorarsan düşünürsün. Düşünürsen araştırırsın. Araştırırsan  tecrübe edersin. Tecrübe edersen öğrenirsin. Öğrenirsen büyürsün. Büyürsen arzularsın. Arzularsan bulursun. Ve eğer bulursan şüphe edersin. Şüphe edersen sorgularsın. Sorgularsan anlarsın. Eğer anlarsan biliyorsun. Biliyorsan daha çok bilmek istersin. Eğer daha fazla bilmek istiyorsan yaşıyorsun.." 


National Geographic


Düzenleyen : Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...