Carl Hilty:

Eğitim sadece okumak değildir.Okudukları üzerinde düşünebilmek yeteneğidir.

B. Franklin:

Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve bundan doğacak felaket azalmaz.

Goethe:

Kendi kendimize egemen olmayı öğreten yönetim, en iyi yönetimdir.
 

Millî Eğitim Bakanlığı 2015-2019 Stratejik Planı

4 Ekim 2015 Pazar


     
     Küresel gelişmeler, toplumun ve ekonominin talepleri; UNİCEF, UNESCO ve OECD gibi uluslararası kuruluşların eğitim ile ilgili raporları; Avrupa Birliği eğitim ve öğretim müktesebatı, 10. Kalkınma Planı, Hükümet Programları, Millî Eğitim Şura Kararları ve diğer üst politika belgeleri dikkate alınarak Millî Eğitim Bakanlığı 2015–2019 Stratejik Planı hazırlanmıştır. Hazırlanan Stratejik Plan, Bakanlığımızın çalışmalarını etkin ve verimli bir şekilde yürütmesini ve belirlenen stratejik amaçlara ulaşmasını sağlayacak bir yol haritası niteliğindedir.
     Milli Eğitim Bakanlığı 2015 – 2019 Stratejik Planı kapsamında Bakanlık, merkez ve taşra teşkilatı birimleri ve ilgili paydaşların katılımıyla eğitim ve öğretim sistemine ilişkin sorun ve gelişim alanları belirlenmiştir. Stratejik planın temel mimarisi bu belirlenen sorun ve gelişim alanlarına göre oluşturulmuş, bunun sonucunda ise “Eğitim ve Öğretime Erişim”, “Eğitim ve Öğretimde Kalite” ile “Kurumsal Kapasite” olmak üzere üç ana tema ortaya çıkmıştır. Bu temalar altında beş yıllık stratejik amaçlar ve hedefler ile bu amaç ve hedefleri gerçekleştirecek stratejiler belirlenmiştir.

Hazırlayan:
Milli Eğitim Bakanlığı
2015- 96 sayfa

Raporun tamamı için:
http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2015_09/10052958_10.09.2015sp17.15imzasz.pdf

Düzenleyen:
Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)


Kaynaklar:
http://sgb.meb.gov.tr/

GELECEĞİN CAHİLİ (Bilgi Kirliliği ve İnternet)

28 Temmuz 2015 Salı




"Geleceğin cahili okuma yazma bilmeyen değil de, bilgiye nasıl erişileceğini bilmeyendir " diyor Alvin Toffler (1). 

              Sürekli bir değişim içerisindeyiz. Kendimiz, doğamız, çevremiz, dünyamız, evrenimiz… Bu değişim bireylerden beklenen rolleri de değiştirmektedir. Bireyin değişen zamana ayak uydurabilmesi için, kendisine, zamanın getirdiği/gerektirdiği yeni becerileri kazandırması gerekir. Aslında sadece bireylerin değil, bireylerin eğitiminden sorumlu kurum ve kuruluşların, ailelerin, okulların, üniversitelerin, devletlerin; bir politika olarak bunu izlemesi gerekir. Eğitim programları hazırlanırken “değişim” in doğası anlaşılmalı ve ona göre hazırlıklar ve planlar yapılmalı ona göre hedefler konulmalıdır.

              H. E. Adıvar, bilginin; öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek olarak tanımlamaktadır (2). Bilgi; yaşam kalitesini yükselttiği, işleri ve ilişkileri geliştirdiği, sorunları çözdüğü, verimi, huzuru, güveni ve morali artırdığı ölçüde değeri yükselen bir varlıktır (3).

Peki bilgi ne işe yarar?

 Bilgi, insan hayatında her daim önemli bir yer tutmuş ve aranan şey olmuştur. Bilgi; kendimizi, çevremizi, yaşadığımız dünyayı, evreni anlamımızı sağlar, bunu bilim yoluyla gerçekleştirir. Bu sayede yaşam kalitemizi yükseltir.
Bilgiden yoksun bir bireyin veya toplumun karşılaştığı bir problemi çözme konusundaki başarısı oldukça düşüktür. Elbette bu durum zorlu bir problemler yumağını beraberinde getirecektir. Kısaca bilgi bizler için hayattır.

             İnsanlık tarihinde yazının icadından önce bilgiler; öğrenilir, ezberlenir, gözlemlenir ve sonraki nesillere bu ve benzeri yollarla aktarılırdı. Yazının icadıyla birlikte insanoğlu, bilgi birikimini sonraki nesillere aktarma konusunda oldukça yol kat etmiştir. Artık yazabiliyor, bilgileri bir yerlere kaydedebiliyordu.

Günümüzde ise teknoloji ve bilişim sistemlerinin gelişimi ile artık bilgi her yerde… Hem de eskiye nazaran kat ve kat daha fazla bir şekilde… Eskiden bilgiye ulaşmak bir hayli zor iken günümüzde dilediğimiz yerden dilediğimiz bilgiyi bulmak artık daha kolay. İnternet kullanımının günümüzde oldukça artmış olması, bilgiye ulaşımı hayli kolaylaştırmıştır. Kolay ulaşım yöntemi olması sebebiyle internetteki veriler kullanılmaya başlanmıştır.


Peki internetteki bilgiler ne derece doğru, ne derece gerçek? Bu bilgilere güvenebilir miyiz?

              Farkında olarak ya da olmayarak internete birçok yalan-yanlış, eksik ya da yanlı bilgi eklenmektedir. Sıkça karşımıza çıkan bu bilgiler bir süre sonra gerçekmiş gibi algılanmakta, gerçek bilgilere de gölge düşürmektedir. Dolayısıyla bu; eksik, yanlış veya yanlı bilgiler yaşam kalitemizi de düşürebilmektedir. Örneğin çeşitli programlar sayesinde gerçekte olmayan durumları gerçekmiş gibi göstermek, dilediğimiz hale getirmek mümkündür. Video ve fotoğraf düzenleyici programlar ile istediğiniz fotoğrafları ve videoları düşünceniz doğrultusunda gerçekçi bir biçimde oluşturabilir, çarpıtabilir, sayfalarca metinler yazıp kaydedebilirsiniz. İnsanlar bulduğu ilk veriyi doğru kabul edebilmekte bunu çevresiyle paylaşıp hayatında kullanabilmektedir. Bu durum bireylerin hayat kalitesini düşürmekle kalmayıp birçok çatışmaya sebep olmaktadır. Kaynak olarak gösterilen veriler çarpıtılmış olabilmekte, gösterilen kaynakçaya ulaşmanın zorluğu ise kişiyi ikna edebilmektedir.

Peki, bu bilgi kirliliğinin arasından istediğimiz gerçek bilgiyi nasıl bulabiliriz?

Bunun için bilimsel düşünme alışkanlığını kazanmamız gereklidir. Bilimsel düşünmek şunları gerektirir;

Problemi, sorunu anlamayı,
Problemin kaynağına inmeyi,
İlk bulduğunu kabul etmemeyi,
Bulguları test etmeyi,
Soru sormayı,
Merak etmeyi,
Zihinsel bir çabayı,
Güvenilir kaynaklara ulaşmayı,
Fikir paylaşmayı, tartışmayı, değerlendirmeyi, akıl süzgecinden geçirmeyi
Ön yargısız ve tarafsız olmayı,
Olaylara eleştirel yaklaşmayı,
Verileri sınıflandırmayı, kaydetmeyi, karşılaştırmayı,
Araştırmayı,
Denemeyi, test etmeyi,
Problem çözmeyi.


Bu gibi birçok beceriyi edindiğimizde bilimsel düşünme alışkanlığını kazanmışız demektir. Bu alışkanlık aslında dünyaya geldiğimizde yani doğduğumuzda doğal bir biçimde var iken sonraları körelmekte/köreltilmektedir!!!

Değişimin doğası anlaşılmadan izlenen politikalar, yanlış aile tutumları; bilimsel düşünme alışkanlığını kazandırmaktan öte; merak etmemeyi, soru sormamayı, ezberlemeyi, koşulsuz kabul etmeyi, kuşku duymamayı kazandırmaktadır. Bu da bireyler ve toplumlar için oldukça maliyetli bir durumdur. Bu tip birey ve toplumlar; zamanın gerisinde kalmış, problemlerini çözemeyen, ön yargılı, değişime kapalı, huzurunu yitirmiş sağlıksız toplum ve bireyleri oluşturmaktadır.

Uygarlığımızın geleceği bilimsel düşünme alışkanlığımızın gitgide yayılmasına ve derinleşmesine bağlıdır(4).

Bilimsel düşünme alışkanlığımızın artması dileğiyle..

Sevgiler..

Yazan: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)



Kaynakça

(1) Alvin Toffler, Yeni Güçler, Yeni Şoklar, çev. Belkıs Çorakçı. (İstanbul: Altın, 1992)

(2)http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.55b65c41e961c6.45818659 (Erişim tarihi: 27.07.2015)

(3) İsmet Barutcugil, Bilgi Yönetimi. (İstanbul: Kariyer Yayıncılık, 2002)

(4) https://tr.wikiquote.org/wiki/John_Dewey (Erişim tarihi: 27.07.2015)


PLÜTON – Gizemli Cüce Gezegen (İnsanlık adına büyük bir başarı)

17 Temmuz 2015 Cuma


     Güneş sisteminde, Güneş'e en uzak gezegen olarak bilinir. Güneş sisteminin 9. Gezegen’idir. Uluslararası Astronomi Birliği (IAU ya da UAB)'nin, 2006 yılında Güneş Sistemi'nde bir gezegen olmanın koşullarını belirlemiştir. Bu koşullar doğrultusunda Plüton gezegen olmaktan çıkarılmış, Kuiper kuşağı'na dahil edilmiştir.


Geçtiğimiz günlerde (14 Temmuz ) NASA'nın New Horizons adlı uzay aracı uzunca bir yolculuğunun ardından Plüton’a en yakın mesafeden geçişini yapmıştır. Plüton hakkındaki bilgilerimize yenilerini eklemiş, şimdiye kadar ki en net fotoğrafları bizlere sunarak Plüton’u tanımamızı sağlamıştır. Aşağıdaki fotoğrafta çeşitli yıllarda çekilmiş olan Plüton'a ait fotoğraflar bulunmaktadır.



Merak...
insanoğlunun sahip olduğu belki de en önemli yetilerden bir tanesi...
Bir zamanlar hayal olan durum şu an insanlık tarihine büyük bir başarı olarak kaydedildi.


İçimizdeki merak duygusunun ölmemesi dileğiyle, bilimli günlere..


Ayrıntılı bilgiler için aşağıdaki makalelere ulaşabilirsiniz.
-http://www.popsci.com/zooming-pluto-and-its-moons
-http://www.nasa.gov/mission_pages/newhorizons/main/index.htm
-http://www.iflscience.com/space/welcome-family-pluto
-http://www.popsci.com/we-made-it-pluto-whats-next…
-http://blog.cosmosmagazine.com/…/new-horizons-data-begins-t…
-http://news.sciencemag.org/…/07/pluto-alive-where-heat-comi…

Fotoğrafın alıntı kaynağı:
http://news.sciencemag.org/’ın facebook hesabından alınmıştır.

Yazan: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)

Huzurevine Anaokulu Açılırsa

18 Haziran 2015 Perşembe


     Huzurevleri bir çok yaşlının hayatlarının bir kısmını geçirmek amacıyla çeşitli nedenlerle kaldıkları yerlerdir. Birey yaşlandıkça bir çok yönden (fiziksel, zihinsel vb.) düşüşe geçer. Tüm bu şartların bireyi depresyona sürükleme olasılığı yüksektir. Bireylerin bu dönemlerini depresyondan uzak ve sağlıklı bir şekilde geçirmeleri istenilen şeydir. Buna örnek olacak güzel bir çalışmayı/projeyi sizlere sunmak istiyoruz bugün. İyi okumalar.

     Kuşaklararası Öğrenme Merkezi (ILC) Batı Seattle Providence Mount St. Vincent içinde yer alan ödüllü bir çocuk bakım programıdır/merkezidir. Her yaştan çocuklara açıktır. Haftanın beş günü, çocuklar ve huzurevi sakinleri; müzik, dans, sanat, hikaye okuma gibi çeşitli faaliyetler için biraraya gelirler.

Çocuklar için yapılan bu planlı ve spontan aktiviteler 400'den fazla yaşlı erişkinin ev sahipliği yaptığı Seattle'de bir kampüs içerisinde gerçekleşmektedir. Bu faaliyetler her iki kuşak için de karşılıklı fayda sağlamaktadır.

Program çocuklara ne gibi fırsatlar sunuyor:
-Normal yaşlanma süreci hakkında bilgi edinmek,
-Engellileri kabul etmek,
- İki veya üç kuşak kişilere dahil olmak,
-Bir aile bir parçası olmak,
-Koşulsuz, sınırsız sevgi ve ilgi.

Huzurevi sakinlerine yararı:
-Çocuklarla gün boyunca sık etkileşim ve iletişim sayesinde kendilerini yalnız hissetmemek,
-Çocuklarla oynarken fiziksel aktivite yapmak,
-Etkinlikler esnasında oynamak, gülmek ve kendilerini ev ortamında gibi hissetmek,
-Bilgilerini ve deneyimlerini çocuklara aktarmak, onlara rol model olmak. Bu sayede kendilerini değerli hissetmek.

Bu proje ile ilgili video izlemek için:
https://www.youtube.com/watch?v=6K3H2VqQKcc&feature=youtu.be
Proje ile ilgili fotoğraflar aşağıdadır.

Hazırlayan/Çeviren:  Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)

Yararlanılan Kaynaklar: 

-abcnews.go com
-boredpanda com
-kickstarter com
-presentperfectfilm com
-washington.providence org













PULSUZ DİLEKÇE

7 Haziran 2015 Pazar


Sevgili anneciğim, babacığım;

Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:
Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın.

Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim.  Bırakın kendi işimi kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?

Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartmayın. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutamayınca sizlere güvenim azalıyor.

Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlanmayınca ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.
Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.
Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam. Yumuşak ve kesin sözler bende daha iyi iz bırakır. "Ben senin yaşında iken..." diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım.

Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni, korkutup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın. Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin. Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.
Beni dinleyin. Öğrenmeye en yatkın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin; hiç değilse çabamı övün. Beni başkalarıyla karşılaştırmayın; umutsuzluğa kapılırım.
Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın; bana süre tanıyın. Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın; yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.
Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz; tersine, beni size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.

Biliyorum, ara sıra sizi üzüyor, belki de düş kırıklığına uğratıyorum. Bana verdikleriniz yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse bir çoğundan vazgeçebilirim; yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.
Benden "Örnek çocuk" olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz ana-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.
Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.

Sevgiler,

Çocuğunuz.


Yazan : Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU


Düzenleyen: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)


Kaynak:
 Yörükoğlu, A., (2014). çocuk ruh sağlığı: Çocuğun Kişilik Gelişimi, Eğitimi ve Ruhsal Sorunları. (34. Baskı) içinde (s. 408). Ankara: Özgür Yayınları.


İnsanlık Tarihi Yeniden mi Yazılıyor ? - Şanlıurfa/GÖBEKLİ TEPE

16 Mart 2015 Pazartesi


          Bilim sürekli kendini yenileyerek ilerler. bildiklerimiz, bileceklerimiz; gelmişimiz geçmişimiz sürekli yeni bulgularla değişebilir. Bu bulgu ve veriler bir çok bilim dalı tarafından sağlanabilir. 
Bu bilim dallarından bir tanesi de arkeolojidir. Arkeoloji; kazı vb. yöntemlerle ulaşılan, tarihi değer taşıyan yapıtları, bir çok yönden inceleyip açıklayan, yorumlayan; böylece insanlık tarihine ışık tutan bir bilim dalıdır. Bilim adamları bir çok arkeolojik kazı ile geçmişimize ait bulgulara rastlamış ve geçmişimiz hakkında daha objektif kanılara bu ve benzeri çalışmalarla ulaşmıştır.

İnsanlık tarihine ışık tutan/tutmaya başlayan bulgulardan bir tanesi de Şanlıurfa Göbekli Tepe'de bulunan kazı alanıdır. Burada yapılan kazı çalışmaları sonucunda bulunan yapıtlar bize insanlık tarihi açısından çok önemli veriler sağlamış bir çok bilgimizi sorgulamamıza neden olmuştur. Günümüzden 10-12 bin yıl öncesi olarak tarihlenen Göbekli Tepe; Mezopatamya'daki ilk şehirlerden, İngiltere'deki Stonehenge'den, Mısır Piramitleri'nden çok daha eskiye uzanmaktadır. 

Kazı çalışmaları hala devam etmekte olup, şimdiye kadar bulunan bulgular yorumlandığında; avcı ve toplayıcıların sandığımız gibi basit topluluklar değil en azından Göbekli Tepe'de bulunan yapıtlardan anlaşıldığı üzere burada yaşayanların oldukça gelişmiş sosyal bir yapıya sahip olduğunu bilim adamları dile getirmektedir.

Yine sembolik anlatımın ve mimarinin tarım devriminden sonra geldiği kabul görmekteydi. Oysa Göbekli Tepe'de zengin bir sembolik anlatım ve anıtsal kült yapılar bulunduğu halde, tarımcı topluluklar olduğuna dair kalıntılar bulunmamıştır. Yine aynı şekilde bir takım karmaşık dinsel uygulamaların da tarımla geçinmenin hayat tarzı olduğu topluluklarda yapıldığı düşünülmekteydi. Oysa  Alman arkeolog Klaus Schmidt'e göre; "bu denli anıtsal yapıları ortaya çıkaracak işgücünü, çevredeki avcı – toplayıcı gruplardan alarak çalıştırmak, ancak köklü bir inanç geçmişine dayanacaktır." Demektedir.

Görüldüğü üzere bulgular gün yüzüne çıktıkça, yorumlandıkça bir çok soru işareti uyandırmakla kalmayıp şimdiye kadar olan bilgilerimizi de sorgulattırmaktadır. 

Böyle buluşlarda her zaman heyecanlanırım. İnsanın; geçmişini, tarihi, atalarını kısaca insanlık tarihini ve insanlık tarihinin serüvenlerini bilmesi güzel bir şey. Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Şimdiye kadar neler yaptık ? Eminim benim gibi bir çok insan bu ve benzeri  soruları sormuştur kendine. Adım adım da olsa kimisinin cevabına yaklaştığımız, kimisinin ise hala cevap beklediği sorular... 

Aşağıda Göbekli Tepe ile ilgili çekilmiş yerli yabancı bazı belgesellere yer verilmiştir. İlk video kısa ve tanıtım şeklinde olup diğer videolar daha uzun solukludur. 

İçimizdeki merak duygusunun ölmemesi dileğiyle, bilimli günlere..



Yazan: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)


Referanslar:
-http://www.gobeklitepeturkey.org/
-http://gobeklitepe.info/
-http://tr.wikipedia.org/



Video 1: Göbekli Tepe Tanıtım Filmi (Yaklaşık süre 3 dakika)





Video 2: National Geographic Channel-Kayıp Medeniyet Türkiye Göbekli Tepe (Yaklaşık süre 45 dakika)






Video 3: Göbekli Tepe - Dünya'nın İlk Tapınağı (Yaklaşık süre 80 dakika)





TEDMEM’den 2014 Eğitim Değerlendirme Raporu

11 Mart 2015 Çarşamba





          TEDMEM tarafından, eğitim sistemi ile ilgili yıl içinde gerçekleştirilen düzenleme ve değişikliklerin detaylıca ele alınarak izleme ve değerlendirmesinin yapıldığı raporların ilki yayınlandı. 2014 yılında Türkiye’de yaşanan gelişmeleri ayrıntılarıyla birlikte ele alan bu rapor ile belirlenen alt başlıklarda mevcut durum analizi, değerlendirmeler ve önerilere yer verildi. Ayrıca, ülkemiz eğitim sisteminin uluslararası kapsamdaki veriler açısından taşıdığı bazı özelliklere de yer verildi. Her yıl yayınlanması planlanan Eğitim Değerlendirme Raporu’nda bu sene, yönetişim ve finansmandan öğretmen eğitimine kadar birçok konu ele alınarak uluslararası kapsamda değerlendirmelere yer verildi.



Hazırlayan: TEDMEM

Ocak, 2015 – 213 sayfa


Rapora ulaşmak için:

-http://www.tedmem.org/yayin/2014-egitim-degerlendirme-raporu
-file:///C:/Users/user/Desktop/2014-egitim-degerlendirme.pdf


Düzenleyen : Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)



Kaynaklar:

http://www.tegv.org

http://www.tedmem.org


Eğitim Sisteminin Kalitesinin Artırılması Özel İhtisas Komisyonu Raporu/ONUNCU KALKINMA PLANI 2014-2018




          Kalkınma Bakanlığı’nın hazırladığı ve Temmuz 2013’te TBMM tarafından kabul edilen 10. Kalkınma Planı (2014-2018) hazırlığı aşamasında birçok ayrı alanda çalışmak üzere Özel İhtisas Komisyonları oluşturulmuş ve bu komisyonlar, hazırlanan kalkınma planına farklı alanlarda katkılar sunmuşlardır. Bu kapsamda ilgili komisyon tarafından hazırlanan Eğitim Sisteminin Kalitesinin Artırılması başlıklı rapor yayınlandı. Raporda, mevcut durum analizinin yanı sıra Türkiye eğitim sisteminin gelişme alanlarına eşitlik, istihdam, finansman, eğitim programları, izleme ve değerlendirme çalışmaları gibi bir çok başlık altında detaylı bir şekilde yer verildi.


Hazırlayan: T.C. Kalkınma Bakanlığı
Ekim, 2014 – 61 sayfa




Rapora ulaşmak için:
http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/zel%20htisas%20Komisyonu
%20Raporlar/Attachments/234/e%C4%9Fitim%20sistemi.pdf



Düzenleyen : Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)

Kaynaklar:

http://www.tegv.org
http://www.kalkinma.gov.tr





Herkes İçin Eğitim 2015 Hedefleri






          UNESCO’nun 2015 yılına kadar gerçekleştirilmesi amacıyla çocuklar, gençler ve yetişkinler için uluslararası düzlemde belirlenmiş olan altı hedefi bulunuyor. Bunların arasında, özellikle imkânları kısıtlı ve dezavantajlı çocuklar için, geniş kapsamlı okul öncesi eğitim olanaklarının yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi ve 2015 yılına kadar tüm yetişkinler, özellikle kadınlar için temel ve sürekli eğitime eşit ölçüde erişimin, yetişkin eğitimi gelişim düzeyini % 50 oranına ulaştırmak gibi önemli maddeler yer alıyor.



Hazırlayan: UNESCO

Aralık, 2014 – 1 sayfa




Rapora ulaşmak için:
http://www.unesco.org.tr/dokumanlar/egitim/2015hedef.pdf


Düzenleyen : Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)



Kaynaklar:

http://www.tegv.org
http://www.unesco.org.tr



Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği 2014 Araştırma Sonuçları Çocuk Bulguları Ön Raporu




          Türkiye’de mevsimlik tarım işçiliği ile ilgili sistemli ve kapsamlı veri toplamak ve Türkiye toplumunun önemli ancak pek görünür olmayan bu sorununu farklı açılardan incelemek amacıyla Hayata Destek Derneği tarafından gerçekleştirilen araştırmanın çocuk bulguları üzerine hazırladığı ön rapor yayınlandı. Yarı-antropolojik bir yöntem izlenen araştırmada, mevsimlik tarım işçiliği ile geçimlerini sağlayan dört aile bulunmuş, bu aileler bir yıllık göç yolları boyunca çalışmaya gittikleri duraklarda izlenmiş. Hem derinlemesine görüşmeler hem de hane halkı anketleri yapılan araştırma sonucunda elde edilen verilerden oluşan rapor, temel demografik verilerin yanı sıra yaşam koşulları ve çocukların çalışma durumları gibi başlıklar altında sunuluyor. Sonuçlar arasında, mevsimlik gezici tarım işçiliğinin yaşam koşulları her açıdan çocukların sağlığını, güvenliğini ve gelişimini olumsuz yönde etkileyen şartları içerdiği, yasal olmayan bir biçimde tarlada çocuk emeğinin yoğun bir biçimde kullanıldığı gibi kritik konular yer alıyor.


Hazırlayan: Hayata Destek Derneği
Kasım, 2014 – 19 sayfa


Rapora ulaşmak için:
http://hayatadestek.org/media/files/raporHDD.pdf



Düzenleyen : Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)

Kaynaklar:
http://www.tegv.org
http://hayatadestek.org

21. YÜZYILIN BECERİLERİ VE EĞİTİM: Çocuklarımız Geleceğe Hazır mı?

27 Ocak 2015 Salı



Gençlerimize 21. yüzyıl becerilerini kazanacakları fırsatları ve etkili eğitim ortamları sunmadan, eğitimin tüm bileşenlerini bu doğrultuda yapılandırmadan sürdürülebilir bir kalkınma beklemek mümkün görünmüyor.

Sizce toplumumuzda eğitim sistemimizden çıkan bireyler aşağıdaki yetkinliklere ne derece sahiptirler?

• Karmaşık sorunlara çözüm getirirler
• İyi iletişim kurarlar
• Etkili işbirliği içinde çalışırlar
• Bilgi ve teknoloji okuryazarıdırlar
• Esnektirler ve yeni şartlara uyum sağlayabilirler
• Yenilikçi ve yaratıcıdırlar
• Küresel ve kültürel farkındalığa sahiptirler
• Finansal okuryazardırlar
• Meraklı ve araştırmacıdırlar
• Sosyal sorumluluğa ve etik değerlere sahiptirler
• Girişimci ve liderdirler

Grubu biraz daraltırsak, peki öğrencilerimiz ne durumda sizce? Dün akşam kalabalık bir grup ODTÜ Eğitim Fakültesi öğrencisiyle birlikte Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin “Akdeniz Esintisi” adlı üçlü balesini izledik. İzlerken düşündüm de, “Öğrencilerimize dersler ve akademik etkinlikler dışında başka alanlarda yeterince öğrenme fırsatları sunuyor muyuz acaba?” 

Maalesef hayır. Biz bu etkinliğe bir grup Fakültemiz öğrencisini “Toplum Liderleri Geliyor” başlıklı altı haftalık ufuk geliştirme ve liderlik eğitimi programı kapsamında götürdük. ODTÜ Eğitim Fakültesi ile Çankaya ve Oran Rotary Kulüpleri işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz bu eğitim programında, okulda verdiğimiz akademik bilgi ve beceriler yanında yaşamın çok çeşitli alanlarında öğrenme fırsatları sunacak, onların duygusal ve sosyal yetkinliklerine katkıda bulunacak çok değerli konuşmacılarla ve etkinliklerle buluşturuyoruz öğrencileri. Evet, bu öğrencilerimizin bütüncül gelişimi için çok güzel bir fırsat. 

Peki, öğrencilerimizin hepsine düzenli olarak böyle fırsatlar sunuyor muyuz? Ya ülke gençliği ne durumda? OECD’nin DeSeCo projesi çerçevesindeki tanımına göre, yetkinlik bilgi ve beceriden daha fazlasını gerektiriyor. Bu tanıma göre yetkinlik belirli bir ortamda bireyin psiko-sosyal kaynaklarını/birikimini seferber ederek karmaşık durumlarla başa çıkabilme ve başarılı olma yeteneğini içeriyor. 

Peki, eğitimciler olarak bizlere düşen görev ne? Öğrencilerin yalnızca akademik olarak hazır olmalarını sağlamak mı? Evet, eğitimde çoğu zaman bilişsel becerilerin gelişimine odaklanıyoruz ama aslında bireyin sadece bilişsel değil aynı zamanda duygusal ve sosyal özelliklerinin gelişmesine de fırsat vermeli ki bireyler toplumda aktif olarak yer alabilsin ve ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlayabilsinler. 

İşte burada karşımıza son yıllarda çok sık olarak kullanılmaya başlayan 21. yüzyıl becerileri kavramı çıkmaktadır. İş yaşamında başarılı olmak için gerekli 21. yüzyıl becerileri iki ayrı kaynakta şu şekilde sıralanmakta:

Bedwell, Salas ve Fiore (2011)

• Etkin dinleme
• Sözlü iletişim
• Yazılı iletişim
• İşbirliği
• Koordinasyon
• Güven
• Hizmet yönelimi
• Çatışma çözümü
• Müzakere
• Özgüvenli iletişim
• Özsunum
• Sosyal etki Association for Career and Technical Education (2010)
• Eleştirel düşünme
• Problem çözme
• Sözlü / yazılı iletişim
• Yaratıcılık
• Uyum sağlama
• Çeşitlilik
• Sürekli öğrenme
• İşbirliği
• Takım çalışması
• Sorumluluk
• Profesyonellik/etik

Eğitim alan her bireyin kendi potansiyelini azami olarak kullanabilmesine ve toplumda etkin bireyler olarak yer almasına yardımcı olacak bilişsel, duygusal ve sosyal özellikleri tanımlamalıyız ki eğitimi de buna göre tasarlayalım.

Çocuklarımız için ve ülkemiz için nasıl bir gelecek?

Günümüzde artık bilgiye her yerde kolaylıkla erişilebiliyor. Onun için okullarda verilen eğitimin bilgi aktarımından çok daha fazlasını içermesi gerekiyor. Serdar Turgut, Öğretmenler Günü’nde yayımlanan “Eğitim sistemimiz yaratıcılığa soykırım uyguluyor” başlıklı yazısında1 eğitimde başarıyı sınav odaklı tanımlamanın tehlikelerine dikkat çekiyor. Çin’in eğitim sisteminin sınav temelli bakış açısıyla gayet başarılı göründüğünü ancak yaratıcılığa ve orijinal fikir üretmeye kıymet veren bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde de dünyanın en kötü eğitim sistemi olarak görülebileceğini belirtiyor. Serdar Turgut yazısında Yong Zhao’nun “Who’s Afraid of the Big Bad Dragon? Why China Has the Best (and Worst) Education System in the World” başlıklı kitabına dikkat çekiyor: 

“Bahsettiğim bu kitap bence bir an önce Türkçe’ye çevrilip başta eğitimciler arasında olmak üzere toplumun her kesiminde yoğun olarak tartışılmalı. Çünkü eğitim sistemimizin acilen değişmesine ihtiyaç var. Şimdiki sistem Türkiye’nin geleceğini karartıyor. Binlerce, yüz binlerce genç bu sistemden ‘Ben eğitim aldım’ yanılgısıyla çıkıyor, ama onlar sadece iyi test yapabilen cahiller oluyorlar. Bireysel gayreti ve ailesinin teşvikiyle farklı, yaratıcı düşünebilenler gayet tabii ki var, ama çoğunluk eğitilmiş cahiller ve bunların çoğunluğu yaratıcılığa, orijinal düşünceye önem veren global ekonominin şirketlerinde ancak sadece disiplinli memur olabilirler.” 

Çocuklarımız için böyle bir gelecek hayal ettiğimizi hiç sanmıyorum. Onun için 21. yüzyıl becerilerinin okul öncesinden üniversite sonrasına kadar her kademede eğitim süreçlerine dahil edilmesi şarttır. Fakat bu yetkinliklere ne kadar erken odaklanılırsa da o kadar iyi olur çünkü ağaç yaş iken eğilir. 

Eğitime yapılan yatırımın ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına ve doğrudan toplumun refah ve mutluluğuna katkısı olacağı beklenir. Ancak, bu yatırım sadece maddi boyutta algılanmamalıdır. Fiziksel ve teknolojik alt yapının iyileştirilmesi tabii ki önemli bir boyuttur. Ancak, öğrencilerimizin teknolojiyle iç içe yaşamaları ya da bilgisayar başında çok zaman geçirmeleri onları otomatik olarak bilgi, medya ve teknoloji okuryazarı yapmıyor. 2013 yılında Türkiye’nin de içinde olduğu 21 ülkede toplam 60.000 sekizinci sınıf öğrencisinin katılımıyla yapılan Uluslararası Bilgisayar ve Bilişim Okuryazarlığı Araştırması2 sonuçlarına göre bilgisayar ve bilişim okuryazarlığında öğrencilerimiz, katılan 21 ülkenin öğrencileri arasında son sırada yer alıyor. 

Eğitimin bir başka bileşeni olan eğitimin içeriğinde (müfredat, ders kitapları, vs) yapılan değişiklikler de bir dereceye kadar etkilidir. Burada insan kaynağına yapılacak yatırım belki de en kritik role sahiptir. Öğretmen adaylarının ne şekilde yetiştiği, ne gibi bilgi, beceri ve donanıma sahip olarak okullarda istihdam edildikleri üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Öğrencilerimizin 21. yüzyıl becerilerine sahip olmalarını istiyorsak onlara öğrenmeyi öğretecek olan öğretmenlerin de 21. yüzyıl bilgi ve yetkinliklerine sahip olması gerekir. 

Yeni nesillerin 21. yüzyıl yetkinliklerine sahip olması isteniyorsa öğretmenlerin istihdam öncesi ve hizmet sırasında yeterliklerinin değerlendirilmesi gereklidir. Bu konuda yaşanan olumlu bir gelişme, MEB tarafından 2002 yılında başlatılan öğretmen yeterliklerinin belirlenmesi çalışmalarıdır. Ancak, öğretmen yeterliklerinin uygulamada kullanılması gerçekleşememiştir. 

Eğer 21. yüzyıl becerilerinin öğreniminin yaygınlaşmasını istiyorsak sınavları salt bilgiyi ölçmekten ziyade eleştirel düşünme, karmaşık ve çok boyutlu problemleri çözme, çoklu bilgi ve veriye dayalı karar verme becerilerini ölçer hale getirmemiz gerekli. Böylece yeni nesli geleceğin yaşam ve çalışma ortamlarına hazırlayabiliriz. 

Ancak, bu boyutları ölçmeye ve değerlendirmeye hazır mıyız acaba? Günümüzde bilişsel yetkinliklerin değerlendirmesinde göreli olarak epey ilerleme kaydedilmiştir. Ancak, içsel ve kişilerarası yetkinliklerin değerlendirmesinde daha epey çalışmaya ihtiyaç vardır. 

Gençlerimize 21. yüzyıl becerilerini kazanacakları fırsatları ve etkili eğitim ortamları sunmadan, eğitimin tüm bileşenlerini bu doğrultuda yapılandırmadan sürdürülebilir bir kalkınma beklemek mümkün görünmüyor. Bireyler temel akademik bilgi ve beceriler yanında yukarıda belirtilen yetkinliklere de sahip olursa ancak o zaman toplumsal olarak 21. yüzyıl yetkinliklerine sahip bir ülke olabiliriz. Ancak, bu hedefe ulaşmak için eğitim sistemimizin her boyutunda oldukça köklü değişiklikler yapılmasının gerekli olduğu da bir gerçektir.


Yazan: PROF. DR. GÖLGE SEFEROĞLU

Düzenleyen: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)

Kaynak:
ODTÜLÜ DERGİSİ SAYI 54 EKİM-KASIM-ARALIK 2014


Okuma Alışkanlığı

11 Ocak 2015 Pazar


Kütüphanecilik bilimi kuramcılarından Jessa Shera; hava, su, yiyecek ve barınak olarak nitelendirilen insanlığın geleneksel gereksinimlerine bir beşincisini, bilgiyi eklediğini belirtmektedir(Atılgandan’dan aktaran  Kurulgan, Çekerol 2008).

Bilginin önemli olduğu bir çağdayız.  Hızlı bir gelişim ve değişim içinde olan bilgi... Öğrendiğimiz birçok şey kısa sürede güncelliğini ve değerini yitirebilmektedir. 
Eğitim kurumları tarafından aktarılan bilgiler belirli bir süre sonra ihtiyacımızı karşılayamamaktadır. Böyle bir ortam ve durumda bireyler kendilerini yenileme, ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bilgilere ulaşma çabası içine girmektedirler/girebilirler. Hayat boyu öğrenme bu noktada önemli bir yere sahiptir. Bireylerin hayat boyu öğrenme çabası içerisine girmesi, kendisini yenilemesi için çeşitli becerilere sahip olması gerekir. Bunlardan bir tanesi (göreceli olarak önemli bir tanesi de)  okuma alışkanlığıdır. Eğitim kurumları çoğu zaman bireyin ilgi ve yeteneklerini göz ardı edebilmektedir. Birey okuma alışkanlığı sayesinde kendi ilgi ve yeteneklerini geliştirebilir, kendini gerçekleştirme olanağı bulabilir. Bu becerinin zamandan, mekandan bağımsız olarak gerçekleştirilebilmesi önemli bir avantajdır. Sağlıklı, demokratik, araştıran, yaratıcı ve sorgulayan toplum ve nesiller yetiştirmenin anahtarı okuma alışkanlığı kazanmaktan/kazandırmaktan geçmektedir.

Çeşitli araştırmalar okuma alışkanlığının temelinin çocukluk döneminde atıldığını bize göstermektedir.  Çocuğun ilk çevresinin aile tarafından oluştuğunu ve çocuğun ilk yaşantılarının, deneyimlerinin bu ilk çevrede gerçekleştiğini, bu deneyim ile yaşantıların, bireyin kişiliğinde ve ilerleyen yaşantısında önemli etkileri olduğunu düşünürsek, ailelere, bu önemli süreçte büyük sorumluluklar düşmektedir.  Aşağıda ebeveynlere ve öğretmenlere bazı tavsiyelerde bulunulmuştur.

Bamberger (1990), ebeveynlere, çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırabilmeleri için birtakım önerilerde bulunmuştur:

- Ebeveynler çocuklarına olabildiğince sık hikâyeler anlatmalı ve yüksek sesle okumalıdırlar.
- Ebeveynler çocukları için yaşına, isteklerine, ihtiyaçlarına ve gelişim aşamasına uygun kişisel bir kütüphane kurmalıdırlar.
- Ebeveynler çocuklarını cep harçlıklarından bir kısmını kitaplara harcamak için eğitmelidirler.
- Ebeveynler, olabildiğince çok sayıda akşamın belli bir süresinin okumaya ayrılmasını sağlamalıdırlar; bu sürede ailenin her üyesi kendi kitabını okumalıdır.
- Ebeveynler çocuklarının okumasına katılmalıdırlar, yani okudukları şeyler hakkında onlarla konuşmalıdırlar.
- Ebeveynler çocuklarına, okudukları şeyleri uygulayabileceklerini ve kullanabileceklerini; kitapların onların hayatlarını kurtardığını, aydınlattığını ve güzelleştirdiğini anlamalarında yardımcı olmalıdırlar.

Ailenin yanında, çocuğun eğitim hayatına başlamasıyla birlikte, öğretmenler de öğrenci için önemli bir rol modeldir.

Öğretmenlerin çocukların okuma alışkanlıklarının geliştirilmesinde, üzerine düşen görevleri ve yapabileceklerini şu başlıklarda özetlemek mümkündür:
- Okunmasını gerekli gördüğü kitaplardan oluşan sınıf kitaplığının oluşturulmasını sağlamak,
- Kitapları öğrencilerin kolayca ulaşabilecekleri şekilde düzenlemek,
- Sınıf içinde yeri geldikçe okuma türleri hakkında değerlendirmelerde bulunarak öğrencilerin ilgisini çekebilecek eserleri onlara tanıtmak,
- Öğrencilere vereceği ödevlerle bir okuma planı kavramı yerleştirmek,
- Uygun zamanlarda öğrencileriyle okunan kitaplar hakkında konuşmak,
- Okuma yarışmaları düzenleyerek çok okuyan öğrencileri kitapla ödüllendirmek,
- Okuma alışkanlığı kazanmış öğrencilerini bu özelliklerinden dolayı takdir etmek,
- Sınıf ve okul gazetelerinde kitap tanıtım yazılarına da yer vermek (Kıbrıs, 2000).


Yazan: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)



KAYNAKÇA


-Bamberger, R. (1990). Okuma alıskanlıgını gelistirme. Çev. Bengü Çapar. Kültür Bakanlıgı, Ankara.
-Kıbrıs, İ. (2000). Uygulamalı çocuk edebiyatı. Ankara: Eylül Kitap ve Yayınevi.
-Kurulgan M., Çekerol G. S. (2008).Öğrencilerin okuma ve kütüphane kullanma alışkanlıkları üzerinde bir araştırma: Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Cilt/Vol.:8- Sayı/No: 2 : 237–258 (2008) (Erişim tarihi 29 Aralık 2014) (https://earsiv.anadolu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11421/329/544378.pdf?sequence=1&isAllowed=y)
(Atılgandan’dan aktaran  Kurulgan, Çekerol 2008)


Gezegenimiz DÜNYA

1 Ocak 2015 Perşembe





     Carl SAGAN'ın deyimiyle; gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Peki sizce de durum böyle mi? 

Büyüklük ya da küçüklük göreceli kavramlardır yani ne ile kıyasladığımıza bağlı olarak değişen bir durumdur. Dünya ile kendimi kıyasladığımda, ben, Dünya'da nokta kadarım (belki de daha küçüğüm). Peki Dünya, uzay boşluğunda, o sonsuzlukta nasıl görünmekte?  Yaşadığımız gezegen olan Dünya'ya farklı bir açıdan bakmaya ne dersiniz? 
Yukarıdaki video,  10 milyon ışık yılından başlayıp 100 atto metreye kadar inmektedir. Yani video; sonsuz boşluktan başlayıp milyonlarca ışık yılı sonra Güneş Sistemi'ne, Dünyamıza, yeryüzüne, hücrelere, atomlara ve kuarklara kadar inmektedir.


Dipnot:
  • Işık yılı, ışığın bir yılda boşlukta aldığı mesafedir. Bir ışık yılı yaklaşık  10 trilyon km'dir.
  • Attometre,  atomun içindeki çekirdeği ölçmek için kullanılan bir birimdir. 

Aşağıdaki fotoğraf ise Dünya'nın, 6,4 milyar km uzaklıktan görüntüsüdür. Voyager 1 sondası tarafından çekilmiştir. Carl SAGAN bu fotoğraftan esinlenerek 1994'te yazdığı kitaba "Soluk Mavi Nokta" adını vermiştir.

Carl SAGAN bir konuşmada aşağıdaki fotoğrafı şöyle yorumlamıştır:

     "Şu noktaya tekrar bakın. Orası evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her "yüce önder", her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.
Evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. Bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. O zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.
Böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. Gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. Bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok.
Dünya, üzerinde hayat barındırdığını bildiğimiz tek gezegen. En azından yakın gelecekte, gidebileceğimiz başka yer yok. Ziyaret edebiliriz, ama henüz yerleşemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin, şu anda Dünya sığınabileceğimiz tek yer.
Gökbilimin mütevazılaştırıcı ve kişilik kazandıran bir deneyim olduğu söylenir. Belki de insanın kibrinin ne kadar aptalca olduğunu bundan daha iyi gösteren bir fotoğraf yoktur. Bence, birbirimize daha iyi davranma sorumluluğumuzu vurguluyor, ve bu mavi noktaya, biricik yuvamıza."


Hazırlayan: Hakan UZUN (Eğitim Bilim Toplum Çocuk)

Referans:

tr.wikipedia.org


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...